Moskova

Moskova

16 Nisan 2017 Pazar

Lara: Kayıp bir sevgilinin hikâyesi


Lara: Kayıp bir  sevgilinin hikâyesi


Ertuğrul Özkök

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/


1946 yılının Ekim ayında bir akşamüzeri... Olga işyerinden ayrılmak üzere paltosunu giyiyordu. O sırada Moskova’da ince bir kar başlamıştı. Genç kadın tam kapıdan çıkarken bir başka kadın arkadaşı ile karşılaştı.

Kadın arkadaşı yanındaki erkeğe dönerek, “Boris Leonidoviç sana en büyük hayranlarından birini tanıştırayım” diyerek Olga’yı işaret etti.

Olga İvinskaya dönemin Novy Mir dergisinde editör olarak çalışan bir yazardı. 

Dergi, Stalin döneminde rejimin emrindeki Sovyet Yazarlar Birliği’nin resmi edebiyat dergisiydi ve onlarca milyon basılıyordu.

Arkadaşının tanıştırdığı kişi Boris Pasternak’tı... Dönemin, milyonlarca insanı kendine âşık eden en büyük şairiydi. Ona âşık kadınlardan biri de Olga’ydı.

Büyük bir hayranlık ve şaşkınlıkla elini uzattı. Boris elini nazikçe öptü ve sordu:

“Sizde hangi kitaplarım var?”

Genç kadın “Sadece biri var” dedi. Boris, “Öyleyse ötekileri de gönderirim” diye karşılık verdi.

Bütün dünyada milyonlarca insanı hayran bırakacak Doktor Jivago romanının efsane kadın kahramanı Lara işte o an doğmuştu.

O gün 56 yaşındaydı ve genç kadınla arasında 20 yaş fark vardı.

Peredelkino’daki evde yazılacak olan Doktor Jivago romanı ikinci kahramanını bulmuştu. Birincisi, yani Yuri, kendisi olacak, Lara’ya ruhunu ise Olga verecekti.

KIZMA ANNE BU GECE TANRI’YLA BERABERİM

ROMANDA Doktor Jivago, Lara ile ikinci bölümde tanışıyordu. O unutulmaz sahnede Yuri onun için “Sanki başka dünyadan gelmiş bir kız” diyordu.

Olga ise ilk bakışta o kadar cazip bir kadın değildi. Daha önce evlenip ayrıldığı kocasından olan kızı İrina annesinin görünüşü için “Yorgun bir güzellik” diyordu. “Romandaki Lara gibi kendinden emin, muzaffer bir kadından çok hezimete uğramış bir hüznü anlatıyordu yüzü... ”

Onun “Yorgun güzellik” dediği şey, Boris için ise alıp götüren bir cazibeydi. O yıllarda Shekaspeare’in “Hamlet”ini Rusçaya çevirmişti ve bu kadın kafasındaki dünyaya tam oturuyordu.

Aslında Olga onu ilk defa aynı yılın nisan ayında Moskova Müze Kütüphanesi’nde Hamlet şiirini okurken görmüştü. O gece öylesine kendinden geçmişti ki, eve döndüğünde anahtarı unuttuğunun farkına varıp annesini uyandırmıştı.

Annesi ona kızgın bir ifadeyle bağırdığında ise ona şöyle demişti:

“Beni rahat bırak, bu gece Tanrı’yla beraberim.”

O ekim ayında tanışmalarından sonra Boris onu her gün aramaya başladı.

SAKIN BANA BAKMA İKİ ŞEY SÖYLEYECEĞİM

OLGA’yla ilk defa İzvestia gazetesinin tam karşısındaki Puşkin heykelinin altında buluştular. İkisi de utangaç, ikisi de mesafeliydi. Sonra bir gün o telefon geldi.

Boris, “Seni hemen görmeliyim, çünkü söylemem gereken çok önemli iki şey var” demişti.

Olga büyük bin heyecanla geldiğinde Boris şunu söyleyecekti:

“Şimdi lütfen bir an için gözlerime bakma, sana bir şey söyleyeceğim.”

Olga gözlerini indirmeye başladığında şunu söylemişti:

“Bundan böyle size artık ‘Sen’ diyeceğim. Çünkü ‘Siz’ demek bana büyük bir yalan gibi geliyor.”

Olga, “Korkarım size sen diye hitap edemeyeceğim” deyince o ısrar etmişti: “Lütfen alış buna... ”

Olga o gün heyecanla evine dönmüştü. İlişkileri artık dostluktan çıkıp daha ileri bir yere gidiyordu. O akşam saat 21.00 sıralarında alt kattaki komşusu kalorifer borusunu tıklatmıştı. Komşusunun evinde telefon vardı ve bu “Sana telefon var” demekti.

Komşusuna geçti, telefonu kaldırdı.

Boris Pasternak’tı...

“Bu gün sana iki şey söyleyeceğim demiştim ama ikincisini sormadın... ”

Olga “Neydi” deyince karşıdan şu cevap gelmişti:

“Seni seviyorum... ”

SABAH SAAT 06.00’DA KAPIDA KİM VAR

3 Nisan 1947 akşamı Olga, Boris’i Potapov sokağındaki evinde annesi ve kızıyla tanıştırdı.
Sakladığı tek şişe konyağı ve küçük çikolata kutusunu masanın üzerine koydu. Dokuz yaşındaki kızı İrina’yı sevgilisi ile tanıştırdı.

O gece Boris gittikten sonra uyuyamadı. Genç limon ağaçları ile dolu sokağa bakan balkona çıktı. Pasternak’ın en sevdiği şiirlerini okudu okudu...

Ve sabah oldu...

Saat tam 06.00’da kapısı çalındı. Karşısında Boris Pasternak duruyordu.

O gece trenle Peredelkino’ya dönmüş, ama o da uyuyamamıştı. Sabah ilk trenle yine Moskova’ya gelmiş ve hava aydınlanıncaya kadar dolaşıp sevgilisinin kapısını çalmıştı.

Yıllar sonra biten romanda Yuri Jivago da bir sabaha karşı Lara’ya koşacaktı... Ama o trenle değil, atının sırtında dörtnala gidecekti...

Ne de olsa o bir romandı ve atla gitmek daha romantikti.

BORİS’E DOKUNAMIYORUZ KADINI İÇERİ ALALIM

BORİS Pasternak büyük, çok büyük bir âşıktı.

Ama o günlerde Moskova’da onunla gizli bir aşk yaşamak çok zor bir şeydi.

Bu aşk çok kısa sürede Rus Yazarlar Birliği’nin en konuşulan konularından biri haline gelmişti.

Ve aynı sıralarda Stalin rejiminin, dolayısıyla KGB’nin acımasız gözleri de bu genç kadına çevrilmişti. Son 10 yılda meydana gelen bazı olaylar Pasternak’ı da rejim muhaliflerin tarafına çekmişti.

1932 yılında yaşanan o olay hâlâ hafızalardaydı. Stalin’in karısı hastaydı ve bir gece verilen davette kocası sarhoş olmuş, eşinin gözü önünde genç bir kadınla flört etmişti. O gece Stalin’in sevgilisiyle baş başa olduğunu öğrenen karısı intihar etmişti.

Ertesi gün Kremlin’in resmi açıklamasında Stalin’in karısının apandisitten öldüğü belirtilmişti. Yazarlar Birliği’ne mensup yazarlar ortak bir mektupla karısının ölümü için Stalin’e başsağlığı mesajı yayınlamıştı.

İşin aslını bilen Pasternak bu ortak mektubu imzalamayı reddetmişti.

Ondan 5 yıl sonra aynı Yazarlar Birliği bu defa üst düzey bürokratlara hain oldukları gerekçesiyle verilen idam cezalarını destekleyen bir ortak bildiri çıkarmak istemiş, Pasternak bunu da imzalamayı reddetmişti.

İşte öyle günlerdi ve KGB, büyük aşkların şairinden intikam alma saati geldiğine inanmıştı.

O Rus halkının gönlüne taht kurmuş büyük bir yazardı. Ona dokunamıyorlardı, öyleyse acısını bu delice âşık genç kadından çıkaracaklardı.

Onu Gulag’a ve hapse gönderecekler, ona işkence yapacaklardı.

O GÜN OLGA MORGDA CESETLERLE BAŞ BAŞA

6 Ekim 1949 akşamı Sovyet Gizli Polisi, Olga’nın Potapov sokağındaki evinin kapısını çaldı ve bir düzine resmi üniformalı polis evin içine hoyratça daldı.

Çocuğunun önünde onu hırpaladılar. Bütün mahrem eşyalarını didik didik ettiler ve alıp götürdüler.

Olga için büyük bir aşkın bedelini ödeme günleri gelmişti. Onu günlerce sorguya çektiler. İngilizçe öğretmenini bile onun aleyhine tanıklık etmeye zorladılar.

Sonra “Boris Pasternak’la buluşturacağız” diyerek hücresinden alıp Moskova morgunda cesetlerin arasına bıraktılar. Oradan da 2 yıl sürecek olan Gulag sürgününe gönderdiler.

Lara karakterine esin kaynağı olan Olga İvinskaya iki ayrı dönemde olmak üzere 6 yılını Sovyet zindanlarında geçirdi.

Bu süre içinde Boris onu çıkarmak için çok uğraştı. Ailesine baktı.

Ama Sovyet barbarlığının gücü, onun aşkından bile büyüktü.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ DOKTOR JİVAGO’NUN SON SÖZÜ

DOKTOR Jivago romanının yazarı Boris Pasternak 1960 yılının mayıs ayında yatağa düştü. 

Kremlin ve Yazarlar Birliği ona çok tecrübeli bir hastabakıcı olan Marfa Kuzminiça’yı gönderdi.

30 Mayıs günü akşam saatlerinde Pasternak’ın nefes alıp verişi iyice zorlaştı.

O sırada sevgilisi Olga da Peredelkino’da biraz ileride küçük bir daçada onu görmek için bekliyordu.

Bir iddiadaya göre karısı Zinadia o gece Pasternak’a sevgilisi Olga’ı çağırıp vedalaşmak isteyip istemediğini sordu.

Pasternak istemedi.

Saat akşam 23.00 olmuştu.

Hemşire Marfa’ya baktı ve “Yarın sabah sakın pencereyi açmayı unutma” dedi.

Bu, onun son sözüydü.

Doktor Jivago romanının yazarı, büyük şair Boris Pasternak o gece saat 23.20’de öldü.

YUROŞKA’NIN LARA’YLA VEDALAŞMA SAHNESİ 

OLGA İvinskaya, ertesi sabah yolda yürürken hemşire Marfa’ya rastladı. Hemşire “Her şey bitti” dedi.

Olga kendinden geçti ve Boris’in evine koştu, kapıdan hızla içeri girdi. Giriş katındaki küçük odaya girdi.

Boris Pasternak tek kişilik yatakta yatıyordu.

Pencere açıktı.

Olga sevgilisinin yüzünü öptü.

Bir buçuk saat onun başında kaldı. Ne karısı Zinadia ne de çocukları ona mani olmadı.

“Yuroşka”sı son sözünü, ölürken romanda Lara’ya söylemişti:

“Elveda aşkım... Yeni bir dünyada buluşmak üzere...”

CENAZEDEN ÜÇ GÜN SONRA GELEN KGB

CENAZE günü Boris Pasternak’ın açık naaşının başındaki insanlardan biri Olga’ydı. Boris’i bir çiçekle uğurladı.

Pasternak’ın cenazesinden üç gün sonra Sovyet gizli polisi yeniden Olga’nın evine geldi. Ondan Pasternak’ın yeni kitabının elyazmalarını istediler. Bu defa kızıyla birlikte alıp götürdüler.

Devlete ihanet suçuyla yargılandılar. Kendisi 8, kızı 3 yıl hapse mahkûm oldu.

Olga İvinskaya 8 Eylül 1995 günü Moskova’da öldü.

Ölüm haberi New York Times ve Washington Post başta olmak üzere dünyanın bütün önemli gazetelerinde haber oldu.

Bugün Peredelkino’da Boris Pasternak’ın mezarının biraz ilerisinde bir parselde yatıyor.

5 Nisan 2017 günü onun mezarını görmek için Peredelkino’ya gittim.

Pasternak’ın mezarının yerini herkes biliyordu...

Ama Olga’nın mezarının nerede olduğunu mezarlık görevlileri bile bilmiyordu.

Sadece “Şuralarda bir yerde” dediler...

Aradık bulamadık...

Yazının tanıtım videosu:

NOT: Bu yazıdaki bilgilerin bir bölümünü Anna Pasternak’ın geçen yıl çıkan “Lara: The Untold Love Story That Inspired Doctor Zhivago” HarperCollins, 2016 kitabından aldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder