Moskova

Moskova

6 Aralık 2016 Salı

Sofiya


M. Hakkı Yazıcı
  

Üst kat komşum Vladimir İvanoviç’e geçen yazıma gelen olumlu tepkilerin beni nasıl mutlu ettiğini anlatıyorum. O da mutlu oluyor.

Çayını yudumlarken “Bunda benim de katkım var, ama; değil mi?” diyor.

***

Çaya “tea” demeyen; kendi dilinde, aynı ortak sözcükle “çay” diyen iki farklı milletten birer dost olarak muhabbetimizi sürdürüyoruz. 

Bazıları Vladimir İvanoviç’le biz hep “geyik muhabbeti” yapıyoruz zannediyor. Yanılıyorlar.

“Geyik muhabbeti” deyince “şey yoluna giden” Türk aydınlanmasının önemli neferlerinden, hürriyet kahramanı hemşerim Resneli Niyazi’yi ve geyiğini de anmış olduk. 

***
Vladimir İvanoviç’le hafta başından beri akşamları Rassiya 1 televizyon kanalında “Sofiya” isimli tarihi bir diziyi izliyoruz.

Gerçekten güzel bir dizi… Mosfilm yapımı. Bundan devlet desteğinin olduğu anlamı çıkarılabilir. Sadece hoş vakit geçirtmekle kalmıyor, tarihi olayları da öğrenmeye, anlamaya imkan veriyor. 

Dizi, 1462-1505 yılları arasında Moskova prensi olan Büyük İvan (Иван Великий- İvan Veliki) lakablı 3. İvan’ın karısı olan Sofiya’nın adını taşıyor. 

Karıştırmamak için belirtmek lazım; 3. İvan, Rurik Hanedanı’ndan ve bizim Korkunç İvan diye bildiğimiz 4. İvan’ın dedesi.

3. İvan, Rus topraklarının önemli bölümünü yönetimi altında toplamış, Ukrayna’nın bir bölümünü Polonya-Litvanya'dan geri almış, Altın Orda Devleti’nin egemenliğinden kurtularak merkezi bir Rus devletinin temellerini atmıştı. 

Otokratik ve merkeziyetçi Moskova devletinin gerçek kurucusu denilebilir.

Rusya tarihindeki en uzun süre tahtta kalan hükümdarlardan biri.

Çocuk yaşta evlendiği karısı 1467'de ona tek oğul bırakarak ölmüştü ve hanedanın sürekliliğini güvence altına almak için yeni bir evlilik yapması gerekiyordu. 

Kardinal Bessarion, 1469'da Roma'dan getirdiği bir mektupla İvan'a, son Bizans imparatorunun yeğeni ve vesayeti altındaki öğrencisi Zoe Palailogos'la evlenmesini önerdi.

İşte burası önemli ve bizim tarihimizle ilintili. 

Fatih Sultan Mehmet’in 1453’de İstanbul’u fethiyle Bizans İmparatorluğu sonlanmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’un fethinden bile önce Rumeli’yi eline geçirmesi ve ilerlemesini sürdürmesi Avrupa’daki devletlerin korkulu rüyasıydı.

Avrupalıların planı Osmanlıların önünü Ruslarla kesmekti. Ve hatta Ortodoksluğun ruhani merkezi olan İstanbul’u geri almaktı.

Batılılar daha sonra tarihin başka evrelerinde de bunu hep denediler; kendi çıkarları için Ruslarla Türkleri tarihte pek çok kez çatışmaya zorladılar, savaştırdılar.

3. İvan’ın Zoe Palailogos (Sofiya) ile evlendirilmesi bu planın bir parçasıydı.

Zoe, Moskova'ya gelerek Sofiya adını aldı ve Ortodoksluğu benimsedi, Kremlin'de İvan'la evlendi. 

Bu olay, Üçüncü Roma’nın, Ortodoksluğun merkezinin Moskova olması görüşünü, hayalini pekiştirdi.

Ancak bu plan tutmadı. 

Avrupalıların derdi başka, Rusların derdi başkaydı. Aynı bizdeki “kasap et derdinde, koyun can derdinde” deyişindeki gibi…

Rusların başı zaten Moğollarla yeterince dertteydi. Ayrıca Litvanyalıların işgali altındaki Rusların yaşadığı toprakları almak için savaşıyorlardı. Önlerinde diğer Rus prensliklerini bir araya getirip; birleşik, güçlü bir Rus İmparatorluğu kurmak hayali vardı.

Dizinin içeriğinde aynı bizim “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde olduğu gibi taht ve iktidar mücadeleleri konu ediliyor. Komplolar, entrikalar,…

Sofiya da Kanuni Sultan Süleyman’ın karısı Hürrem Sultan gibi başka milletten bir eş.  
Bu arada Sofiya ismi, Moskova Nüfus Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, Darya ismi ile birlikte son 10 yıl içerisinde yeni doğan bebeklere verilen kız isimlerinin başında yer alıyormuş.

Ben de, Vladimir İvanoviç de diziyi çok beğendik.

Mutlaka izleyenleriniz, bilenleriniz vardır. Ancak kızıp, “şimdi mi haber verilir?” diyenleriniz de olacaktır. İzlemediyseniz bile internetten bulup, izlemek imkanınız var. Ha, unutmadan eğer bu tür dizilere merakınız varsa yakında, yine aynı kanalda başlayacak olan aynı türdeki “Yekaterina” dizisini izlemenizi öneririm.

***
“Sofiya” dizisi çekilirken bizde neredeyse unutulmuş olmasına rağmen Rusya’da hala, bilmem kaçıncı kere Domaşnıy Kanal’da sevilerek izlenen “Muhteşem Yüzyıl”a öykünülmüş gibi sanki.

Ben böyle söyleyince Vladimir İvanoviç gözünün ucuyla bakıp, “Abartma!” diyor.

Dediğim gibi, “Muhteşem Yüzyıl” Ruslar tarafından çok sevilen bir dizi… Kendi kişisel ilişkilerimde de çok faydasını gördüm. 

Sizinle bir yazımda paylaşmıştım; iki sene önce mutfakta ters düşüp, kalçamı kırma noktasına gelmiştim. Neyse eve gelen ambulans, hastane, sonra Türkiye’de hastane, tedavi derken atlattım. 

Rusya’da götürüldüğüm hastanede “Şimdi n’apıcam?” diye koridorda kara kara düşünüp oturmuş beklerken hasta kabuldeki kadın görevli odasının kapısından kafasını çıkardı, sonra geri girdi. Anlatıldıktan sonra öğrendim ki meğer kadın, benim pasaportumdaki ilk ismim olan “Mehmet”i, Manisa nüfusuna kayıtlı olduğumu, resmimi görmüş, merak edip bir de beni görmek istemiş. “Muhteşem Yüzyıl”ın fanatik izleyicilerindenmiş. Kadıncağız, meğer “Ayyy, Mehmet, Manisa, hem yüzü de benziyor,” falan diyormuş. Böylece işim rast gitti; bu sayede masrafsız bir şekilde bir sürü röntgen çekimi, tahlil, tedavi yapıldı.

Birileri bir zaman çok eleştirmiş, kızmıştı; ama ben, “Muhteşem Yüzyıl’ı da beğenerek izlemiştim. Bu tür dizilerin kurmaca olduklarını unutarak, sanki tarihin kendisiymiş gibi izlenmemek koşuluyla gençlerin dikkatini tarihe çekmek açısından faydasına da inananlardanım.

O eleştirenler bir gelsinler misafirimiz olsunlar da o dizinin Türk-Rus dostluğuna ne denli katkıda bulunduğunu gözleriyle görsünler.

Bu arada parantez içinde: “Muhteşem Yüzyıl”ın Yağmur kardeşlerden sonraki bölümlerinin yönetmeninin benim Plato Film’de kısa süren Genel Müdürlüğüm zamanında çekilen, yapımcılığına katkımın olduğu “Pardon” filmiyle ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan Mert Baykal olduğunu jenerikte geç fark etmemin mahcubiyetini yaşıyorum. Sevgili Mert Baykal’a bu yüzden özür borçluyum.

***
Tarihi diziler dünyasında gezinirken, düşünüyorum; sohbetimizin konusunu da tarihe çekiyorum.

Biraz zorlama mı yapıyorum, bilmiyorum, ama ben Türklerle Ruslar ve tarihleri arasında çok fazla benzerlik buluyorum.

İlki kuşkusuz Türkiye’nin de, Rusya’nın da birer Avrasya ülkesi olmaları, aynı coğrafyayı paylaşmaları. Yani Ruslarla Karadeniz’den komşuyuz.

Beyliklerden, knezliklerden imparatorluklara geçişte de aynı yol izleniyor. Ve hatta aynı zamanlara denk düşüyor. 

Her ikisi de geçmişte şaman olan iki halktan Türklerin İslamlığı, Rusların Prens Vladimir zamanında Ortodoks Hristiyanlığı seçmeleri yine aynı dönemlere rast gelir.

Benzerliklerden biri aynı zamanlarda Moğol istilasına uğramak… 

Haddim olmayarak yine bir benzetmemi aktarayım: Tarihte Rusya’daki Rurik Hanedanı ile bizim Selçuklular’a, Romanov Hanedanı da Osmanlılara karşılık gelmekte.

Onların reformlar yapan Çar Büyük Petro (1. Petro)’ları varsa bizim de Sultan 2. Mahmud’umuz var.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından her iki imparatorluk, hem Osmanlı İmparatorluğu, hem de Rus Çarlığı yıkılıyor. Yerlerine her iki halk da yeni birer cumhuriyet kuruyorlar.

Vladimir İvanoviç, yine gözünün ucuyla, yan yan bakıp, “Fazla abartma!” diyor.

Gülümseyerek her iki halkın dostluklarının sembollerinden biri, İstanbul’da Taksim Anıtı’nda Atatürk’ün arkasında yer alan iki Sovyet Rusya generali,” diye devam ediyorum.

Bunu pek sever; tekrar tekrar söylememden rahatsız olmaz. Başını sallayarak onaylıyor.



* Daha önce http://www.turkrus.com/   ve http://www.medyagunlugu.com/   ' da yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder