Moskova

Moskova

20 Ağustos 2016 Cumartesi

NİKOLAY VASİLYEVİÇ GOGOL YA DA "GÖZYAŞLARIYLA GÜLMEK"


Ömer Faruk Toprak - Kaleminden Portreler, 
Haz-Füruzan Toprak - Kül.B.Yay-1994

Moskova'da büyük bir mezarlık. Kapısında güller satılıyor. Ekber Babayef ile birer demet gül alıyoruz oradan. Kapıdan içeriye girince, rengârenk çiçeklerle donatılmış bir parka girdik sandım. Çam ağaçları, ardıç ağaçları ve çiçekler çiçekler.

Babayef: "Çehov'la Gogol da burada yatıyor" dedi, bana. İkisinin de mezarının üzerinde birer büstü var. Gogol ince alaycı bakışlarla düşünüyor. Onun parlak tunçtaki yüzünü seyrederken "Ölü Canlar'ın 258. nci sayfasında söylediği sözleri anımsıyorum: "Tanrının emri ile şu tuhaf kahramanlarımla, sürüklenip giden şu koca hayatı, herkesin görebileceği alay ile ve kimsenin göremeyeceği gözyaşlarıyla daha ne kadar seyredece­ğim?" sözlerini, Gogol okurları belleklerinde tutmalıdırlar.

Bu kitapta okuyacağınız. Kaput, Burun, Fayton hikâyeleri, Gogol'ün Petersburg Hikâyeleri içinde, onun gözyaşlarıyla gülmek diye tanımladığı hayatı en iyi anlatan üç parçadır.

Gogol'ün Kaput hikâyesi, konu ve taşlama açısından hemen en önemli üç hikâyesinden biri denebilir. Yazar burada, Çarlık Rusya'sının ilkelliğine, eşitsizliğine karşı duyduğu hıncını göstermektedir. Akakiy Akakiyeviç'in acılardan acı hayatı, on dokuzuncu yüzyılda, Rusya'da kü­çük insanların çektiklerinin bir parçasıdır sadece. Ünlü eleştirmen Belinski, Gogol'ü şöyle tanımlamıştır: "Hayatımızın şairi" Gogol'ün yakın arkadaşlarından Annenkov. yazarın bu hikâyeyi nasıl yazdığını şöyle anlatıyor: "Bir gün Gogol'ün yanında ava çok meraklı küçük bir memurun başından geçen olay anlatıldı. Bu küçük memur, yıllarca sabırla biriktirdiği 200 ruble ile güzel bir av tüfeği alır. Yeni tüfeği ile ava çıktığı gün sandala biner. Ama nasılsa tüfek suya düşer. Memur evine hastalanarak döner. Yüksek ateşle günlerce yatar. Ancak arkadaşları para toplayarak ona bir tüfek alırlar, memur o zaman iyileşir. Bu hikâye anlatılırken herkes kahkahalarla güldü. Yalnız Gogol gülemedi. Uzun süre düşünceli kaldı. Kaput'un konusu böylece doğdu. Bu hikâye 1834'te anlatılmıştı. Bu hikâyeyi sekiz yıl sonra ortaya çıkardı. 1842'de ilk yayınladığı zaman soylu ki­şiler. Hikâyeyi iyi karşılamadılar. Kont Strogov'un Kaput üzerine şöyle konuştuğu söylentisi vardır:

Şu Gogol'ün Kaput'u ne korkunç hikâye. Kalikin köprüsündeki hayalet, hepimizin kaputlarımızı sırtı­ mızdan çıkarır. Bu hikâyeyi okurken ne duruma geldi­ ğimi siz düşünün." Bunlar belki söylenmiştir ama. Yenilikçi Rus hikâyesinin ilk örneği, hem de en güzel örneği Kaput'tur diyenler yanılmıyorlar herhalde... Çünkü Gogol. özellikle bu hikâyesi ile Tolstoy. Dostoyevski. Çehov üzerinde etkili olmuştur. Çağdaşları bunu açık açık söylüyorlar.

Gogol, 1833'te Burun'u yazmaya başlamıştır. 1835'te bitirerek, Moskovski Nabludalet Dergisi'ne gönderdi. Fakat derginin yazı işleri müdürü, hikâyeyi beğenmediği için geri verdi. Bu hikâyenin taşlama değerini, anlatma tekni­ğini Puşkin görebildi ve 1836 yılında yönetimi altında bulunan Saremennik Dergisi'nde yayınladı. Altına şöyle bir not koydu: "Gogol, uzun süre bu taşlamanın yayınlanmasını istemedi, ama biz bu hikâyeyi o kadar şaşırtıcı, öyle akla sığmaz, öyle neşeli bulduk ki, bu zevki okurlarla paylaşmak için, onu yayınlama konusunda Gogol'ü güçlükle ikna edebildik."

Fayton'un 1835'te yazıldığı biliniyor. Buradaki olaya şuradan gelmiş Gogol: Viergorski adında dalgınlığı ile ünlü bir arkadaşı varmış. Bir gün. Başkentteki bütün politikacıları yemeğe çağırmış, ama o gün yemeği unutarak, başka bir yere gitmiş, geç vakit eve döndüğü zaman yemeği anımsamış. Ertesi gün özür dilemek için bir gün önce resmi giysilerle evine gelmiş olan konuklarını birer birer dolaşarak, bağışlamalarını sağlamış. Herkes onu sevdiği ve dalgınlığını bildiği için kendisini gülerek karşılamışlar. Puşkin, Fayton'u okuduktan sonra, arkadaşı Pletnev'e yazdığı mektupta "Gogol'e hikâyesi için çok teşekkür ettiğimi kendisine iletiverin." demiştir. İlk kez 1836'da Saremennik dergisinde yayınlanmıştır. Bu hikâyeye de büyük değer veren, ünlü eleştirmen Belinski: "Fayton ustaca yazılmış ince bir alaydır. Gogol, Çarlık Rusya'sı­nın bütün özelliklerini en küçük ayrıntılarına kadar nasıl bildiğini gösteriyor. Bu gibi özellikleri her insan, her dakika, yanında görür, ama bunları ancak bir Gogol yazabilmiştir."

Baştaki büyük hikâye, "Mirgorod Hikâyeleri"nden en ünlü olanıdır. İki soylu kişinin, İvan İvanoviç ile, İvan Nikiforoviç'in birbirlerine nasıl küstüklerini anlatır. Bu uzun hikâye üzerine yine Belinski'nin düşüncelerini okutalım sizlere: "Bu hikâyede anlamsız gibi görünen hareketleri, alışkanlıkları ve avarelikleriyle birbirine sıkı sıkıya bağlı iki arkadaş vardır. Okuyunca göreceksiniz, bu iki yakın dost, sanki birden bire, birbirlerinin amansız düşmanları olurlar. Adeta ömürlerini, birbirleri aleyhine açtıkları davalarla eskitirler. Fakat, niçin bu iki eski arkadaş, birdenbire düşman olurlar birbirlerine?... Bu düşmanlık, kişiliklerindeki bazı özelliklerden meydana gelmiştir. Yazarın ustalığı burada gö­rülür. Bu noktayı çok ince bir biçimde, sayfalardan bize duyurmaktadır. İvan İvanoviç, ağır başlı, çok ince ruhlu, güzel konuşmayı seven, zenginliği ve çiftliği ile onur duyan bir kişidir. Birçok boş, anlamsız huyları ve alışkanlıkları olan güzel görünmesini seven ve kendisine çok önem veren bir insandır. Hayatında en çok sevdiği şey kavun yemektir. Ama onu bile rasgele yemez. Öğle yemeklerinden sonra yer ve çekirdeklerini ayırdığı özel kağıdın üzerine hangi tarihte yediğini, o sırada yanında kimin bulunduğunu yazar. Enfiye ikram etmek için, kibarca bir formülü vardır. İvan Nikiforoviç ise birçok özellikleri İvan İvanoviç'ten ayrı olmakla beraber o da bir takım alışkanlıklar, kaprisler içinde yaşar. Hikâyede, bu iki dost tipi, bize birçok soylu kişiyi anımsatır. Burada yazarın tip yaratm aktaki eşsiz yeteneğini övmek gerekir. O dönemin Rus toplumu içinde Gogol'ün kahramanları gerçekten yaşamaktadır. Bu uzun hikâyeyi okurken, o dönemin bü­ tün yaşayışı, yönetim tarzı, Rus mahkemeleri, yargıç­lar, üyeler, katipler, odacılar gözlerimizin önünde canlı canlı dururlar. Örneğin Mirgorod kenti mahkemesindeki katip, bütün Ukrayna mahkemelerindeki katiplerden biridir. Yazarın öbür eserlerinde olduğu gibi, bu hikâyesinde de o sıralardaki Rus toplumsal hayatını ve Rus tarihini bellekte tutarak okumak gerekir. O zaman, olanlar bitenler sizi hiç yadırgatmayacaktır.

Bu hikâyede, Gogol'ün özellikle "Gözyaşlarıyla gülmek" olarak tanımladığı birtakım insanları gözü­nüzün önüne getirerek güleceksiniz. Gogol, okuru sonuna kadar eğlendirici bir biçimde getirir, ama sonunda hüzün başlar. Artık gözlerimizde canlanan güzel Ukrayna ve oradaki insanlar yoktur. Gogol, böylece hikâyesine "Baylar, bu Dünya üzüntülüdür" sözleriyle son verir.

Gogol'da derin bir slâv mistisizmi vardır. Bu mistik ruh bunalımı hemen her hikâyesinde açık seçik görülür. Bu ruh halinin analizini, ünlü yazarlar şöyle açıklıyorlar: "Gogol, çocukluğundan beri hep hastalarla boğuşmuştur. 43 yıl süren ömrünün son zamanlarında sağlığı iyice bozuldu. Büyük yazar. Kendisinde çeşitli hastalıklar olduğunu sanıyor, bir doktordan öbür doktora koşuyordu. Bu ruh haline bağlı olarak, morali de iyice bozulmuştur, mistisizme böylece kolaylıkla kaymıştır. En büyük direnme gücünü dinde görmeye baş­ladı. Gezdiği dolaştığı Avrupa'da, içinde yaşadığı dar ve kapalı çevre, etrafını saran dindar insanlar, Gogol'ün moralini büsbütün bozmuştu. Gogol, öyle bir noktaya geldi ki, o zamana kadar yazdığı eserleri baş­ tan başa günah dolu isyankâr bir edebiyat çalışması olarak görmeye başladı.

Gogol, hastalığı kökünden geçirmek ve o tarihe kadar yaptığı günahkar edebiyat çalışmasını bağışlatmak için. (Arkadaşlarıma yazdığım mektuplardan parçalar) adlı kitabını yayınladı. Gogol, bu kitabında büyük bir pişmanlıkla, yurttaşlarına sabır ve her şeyi tanrıya bırakmalarını, tanrıya inanmalarını salık veriyor, toprak köleliğinin tanrı­nın yapısı olduğuna onları inandırmaya çalışıyor.

Bu eserin çıkışı üzerine, o dönemin hemen bütün edebiyat eleştirmenleri Gogol'a din çığırtkanı, cehaletin peygamberi sözleriyle hücum ettiler. Gogol, bu saldırılara pek gücendi, kendisini savunmak istedi, bunu olanaksız olduğunu anlayarak, kusurlarını kabul etti.
Gogol, artık bunalımlar ve kararsızlıklar içinde bo­ğuluyordu. Bu nedenle Ölü Canlar'ın ikinci kitabını yazmakta kuşkuya düştü. Gerçi Gogol, Ölü Canlar'ın ikinci kitabını daha 1840 yılında yazmaya başlamış. 1842 yılında bitirmişti. Tam bu sırada geçirdiği şiddetli bir ruhsal bunalım sonucunu, eserin taslağını yaktı.

Kısa bir süre sonra yaptığına pişman oldu ve eseri yeniden yazmaya koyuldu. Hastalıklı bünyesi yüzünden istediği gibi çalışamıyordu. Rusya'dan uzakta idi. Rusya gerçeklerinden kopmuştu. Rusya'ya dönmek istedi, fakat yıllardır hayal ettiği Kudüs yolculuğunu öne almayı yeğ tuttu. Hiçbir yerde bulamadığı ruh huzurunu Kudüs'te de bulamadı. Geçirdiği bunalımlarla yıkılmıştı artık. Böyle perişan bir moralle 1848'de Rusya'ya döndü. Biraz toparlanıp Ölü Canlar'ın ikinci kitabını yeniden yazmaya baş­ladı. İşte tam bu sırada Matvey Konstantinovski adlı bir papazla tanıştı. Burada ip, tekrar incelmeye doğru aşağıya sarkıyordu. Hastalıklarla bitkin olduğu halde, perhizlere, oruçlara tekrar girdi. Ölü Canlar'ın ikinci yazılışı bu sırada bitti. Eserini, dini açıdan sansür ettirmek için metropolit Filaret'e göndermeyi tasarlıyordu. Metropolit'le bağlantı kuramadı, gelen yeni bir bunalım, onu eserini ateşte yakmaya kadar götürdü. Büyük çelişkiler içinde 4 Mart 1852 yılında öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder